llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll |
MEDYADAKİ VARLIK VERGİSİ ŞARLATANLIĞI Varlık Vergisi, Kasım 1942-Mart 1944 tarihleri arasında, ticaret erbabı, çiftçi, esnaf ve ücretlilere tarh edilerek bir defaya mahsus olmak üzere toplanan olağanüstü bir vergidir. İkinci Dünya Savaşına girilmediği halde ülke yüksek bir enflasyonla sarsılmış; karaborsa ve stokçuluk, toptancı tüccarın ve pazara açılmış büyük çiftçilerin kazançlarını çok şişirmişti. Yürürlükteki vergi sistemi, vergi yükünü esasta ücretli kesimlere yüklediğinden, vergilendirilmemiş büyük gelir ve servet sahiplerini vergilendirme amacıyla acele olarak hazırlanan Varlık Vergisi Kanunu, 11 Kasım 1942 tarihinde onaylanarak hemen yürürlüğe girdi. Varlık Vergisinin matrahı esas olarak savaş sırasında gerçekleştirildiği kabul edilen gelirleri ve serveti içeriyordu. Vergi matrahları ile oranlarının tespitinde, mahalli mülkü amirler ve maliyecilerden oluşan vergi taktir komisyonları yetkili kılınmıştı. Vergilerini 30 gün içinde ödemeyenler, tutuklanabilecek, çalışma kamplarına gönderilebilecek ve hiçbir dava hakkı tanınmaksızın mülklerine haciz konulabilecekti. Maliye Bakanlığı dört tür vergi yükümlülüğü belirlemiş ve bunları belirli harflerle tanımlamıştı. Bu tanımlamada Müslümanlar (M) belirlenen matrahın % 12,5'unu gayrimüslimler (G) %50'sini, dönmeler (D) %25'ni vergi olarak ödemekle yükümlüydü. Ecnebi olarak (E) anılan yabancı ülke vatandaşlarının vergi oranı başlangıçta yüksek iken yabancı elçiliklerin araya girmesiyle Müslümanlarla aynı düzeye, %12.5'a indirilmişti. Çiftçilere ise %5 oranı belirlenmişti Müslüman mükellefler de vergilerini ödemekte fazla güçlük çektiler. Yüksek vergi borcunu ödemeyen gayrimüslimler, Ocak 1943'te kovuşturmaya tabi tutuldular ve 1380 kadarı Erzurum ilinin Aşkale ilçesindeki bir çalışına kampına gönderildiler. Orada demiryolları ve karayollarında çalıştırıldılar. 1944 yılının Haziran ayına kadar, planlanan Varlık Vergisinin %80'i toplandı. Eylül ayında ise yoksul gayrimüslimlerin çoğunun kalan vergi borçları affedildi. 1944 yılının Martında ise Varlık Vergisinin uygulanmasına son verildi ve ödenmemiş tutarlardan vazgeçildi. Müslüman mükellefler genellikle borçlarını ödediklerinden, vergi borçlarını en uzun süre geciktiren gayrimüslimler verginin kaldırılmasından en büyük kazancı elde ettiler. Müslümanlar dışındakilere yüksek oranda vergi tarh edilmesindeki gerekçe, Osmanlı'da eli silah tutan her ferdin savaşa gitmesi sonucu Türklerin, savaşta gerek maddi, gerekse manevi olarak çok zarara uğramalarına karşılık, askere alınmayan gayrimüslimlerin ve dönmelerin, savaş gerisinde yaptıkları ticaret sonucunda elde ettikleri fazla kârlardı. Gerçekten de ülkenin kurtarılması için ailenin her ferdini feda eden Türklerle, savaşa alınmadıklarından ötürü ailesinden bir ferdi dahi kaybetmeyen gayrimüslimler arasında savaş sonucunda elbette bir fark olması gerekiyordu. Nitekim tarh edilen vergiyi ödemedikleri için, Aşkale'ye sürülen bazı gayrimüslimlerin, şimdi ne kadar çok zengin oldukları ve ülke ekonomisini kontrol ettikleri göz önüne alındığında, o tarihlerde ne kadar zengin oldukları anlaşılacaktır. Ancak özellikle son günlerde, Marksist, bölücü , liberal ve İslam'ı siyasete alet eden bazı kişiler tarafından film, yazı, haber, sohbet, makale vb. şekilde 57 yıl sonra Varlık Vergisi dramatik bir şekilde gündeme getirilmekte, gayrimüslimlere haksızlık yapıldığı ileri sürülerek Türk Devleti ırkçılıkla suçlanmaktadır Bunun sonucu olarak ta, Varlık Vergisinin gayrimüslimler üzerinde yaptığı olumsuz etki duygusal bir şekilde işlenerek, ülke topraklarının dörtte birini alarak ayrı bir devlet kurmak isteyen PKK'ya ve onun lideri Abdullah Öcalan'a aftan başlayarak, Kürtçe televizyon kurulması ve kültürel haklar verilmesi gibi ülke ve millet bütünlüğünü tehlikeye sokabilecek bazı konular gündeme getirilmeye çalışılmaktadır. İşin ilginç yönü ise Varlık Vergisi ile haksızlık yapıldığı söylenen gayrimüslim vatandaşlarımızın ve cemaat liderinin özellikle de Yahudi asıllı vatandaşlarımızın vecemaat liderlerinin, iletişim araçlarında yer alan beyanları incelenecek olunursa, medyadaki şarlatanların aksine Varlık Vergisini anlayışla karşıladıkları görülecektir. Nitekim, Toplumsal Tarih dergisinin Eylül/I996 tarihli 33. Sayısındaki araştırmacı yazar Rifat N. Bali'nin, Osmanlı / Türk Yahudiliği Tarihi ile ilgili Yayınlar ve İçerdikleri Tarih Söylemi-II isimli incelemesi tetkik edildiğinde ,yazarın, Yahudi Cemaati liderleri ve yazarlarının, Varlık Vergisi konusundaki düşüncelerini : a)Derginin 57. Sayfasında, Yahudi Cemaat Lideri ve tarihçi Avram Galanti ile ilgili olarak; "Galanti kitaplarında Türk Yahudiliği tarihi açısından çok önemli olan 1927 yılında meydana gelen Elzo Niyago olayı, 1934 Trakya olayları gibi olayları ya birkaç satırla değinerek geçiştirir veya Varlık Vergisinde olduğu gibi hiç söz etmez. Galanti'nin savunmaya yönelik ve özür dileme kısmının çok ağır bastığı tarih söylemini iyice anlamak için dönemin Sanayii Tetkik Heyeti Başkanı olan Şevket Süreyya Aydemir ile Varlık Vergisi konusunda yaptığı görüşmeyi okumak gerekir. Bu görüşmede Galanti, Aydemir 'in yanına Varlık Vergisinin haksızlığını şikâyet etmek için gider. Aydemir'in ona Yahudilerin "Orduya asker dahi vermediklerini" sadece para ve sermaye biriktirdiklerini dolayısıyla bu verginin bu yapılmayanların yanında az olduğunu ve bir nevi "Kan Vergisi" olduğunu hatırlatmasına ve "Sizin şu bir avuç vergi fazlanızı karşılaştıracağımıza, sizin biriken servetlerinizle bizim biriken kan ve askerlik haklarımızı teraziye koyarak hesaplaşalım" sözlerine karşılık Galanti haykırarak şu yanıtı verir: Asla! Böyle bir hesaplaşmaya gidemeyiz. Çünkü o zaman yalnız bütün malımızı, mülkümüzü değil, cemaatımızın bütün fertlerinin canlarını da teraziye koyarsak, biz sizin asırlık kan ve askerlik haklarınızı ödeyemeyiz. Aldığınız vergi helâl olsun. Bu vergi,ve senin dediğin işler teraziye dökülünce, bizim ödememiz lâzım gelen, bir zerre bile değildir." b)Derginini 58. Sayfasında; Yahudi yazar Moshe Sevilla Sharon'un Türkiye Yahudileri adını taşıyan eseri ile ilgili olarak : "... Duyarlı konularda "tatsız olaylar" diye nitelendirilmiş ve "devrim yaşayan her ulusun için de oluşan geçici bunalımlar göz önünde tutularak değerlendirilmelidir" cümlesi ile geçiştirilmiştir. Herhalde bu "tatsız" olaylardan kasıt kitapta yüzeysel olarak söz edilen Varlık Vergisi olayı, Elzo Niyago olayı, hiç değinilmeyen 1934Trakya Olayları, Cevat Rıfat Atilhan'ın önderliğini yaptığı Yahudi karşıtı akımlar ve benzeri olaylardır." c)Yahudi Yazar Moşe Grosman'ın Dr. Markus adlı kitabıyla ilgili olarak: "Galanti'nintarih yazımı ve geleneğine uygun olarak kitabın içeriğinde olmasa da kapağında Osmanlı / Türk devlet adamlarının devlete sadakatlarını teyit eden sözleriyle, Yahudilerin devlete karşı minnet duygularını ifade eden sözlerine yer verilmesi ihmal edilmemiş, aynı araştırmacı kitabında Varlık Vergisine niye hiç yer vermediği konusundaki bir eleştiriye getirdiği açıklamada "birlikte yaşanmış'' ve "huzurlu bir geçmişin izleri" ni taşıyan bir birliktelikte bu tür olaylardan "hiç söz edilmemelidir" deyip bunlardan söz etmeninin de "hiç bir yararı olmayacağını" vurgulamaktadır), Derginin 6l.sayfasında ise bu konuya ilişkin değerlendirme "..Tarih Vakfının 3l Mart 1994 tarihinde düzenlediği "Varlık Vergisi" panelinde Yahudi Cemaatini temsil eden kişinin ağzından şöyle ifade edilmiştir. `Bu çalışmalarda Türkiye'yi karalamaya çalışan malum odaklar için, malzeme teşkil etmeyecek şekilde dengeli ve dikkatli olunmasını da temenni ederim" biçimindeki örneklerle ortaya koyduğu görülecektir. Yine son günlerde televizyonlarda, radyolarda açık oturumlarda ve panellerde, Varlık Vergisi gündeme getirilmekte, bu verginin o tarihlerdeki gerekçesi dikkate alınmadan, herolayın kendi şartlarında değerlendirilmesi gerektiği gerçeği göz ardı edilerek, olumsuz görüş belirtenler medyada yer bulabilmektedir. Fakat bütün bu çarpıtma gayretlerine rağmen çoğu gayrimüslim vatandaşlarımız, bu etkinliklerde Varlık Vergisini o günkü şartlarda normal bulduklarını söylemektedirler. Görüleceği üzere, Yahudi Cemaati liderleri ve yazarlarının, her olayı o günkü şartlarında değerlendirerek Varlık Vergisi konusunda Türkiye'yi anlayışla karşılamalarına rağmen, adı geçen yazar ve medyada bazı köşeleri işgal etmiş bir kısım Marksist, bölücü, liberal ve İslam'ı siyasete alet eden yazarlar, 57 yıl sonra konuyu üzücü bir şekilde canlı tutarak gayrimüslim vatandaşlarımızı rahatsız ve tahrik ve çalışmaktadırlar. Gayrimüslim ve Müslim vatandaşlarımızım, mezkûr bozguncu şarlatanlara itibar etmeyip, ülkemizin uygar devletler düzeyine çıkarılmasını sağlamak için gerekli çalışmayı canla ve başla yapacakları hususunda ümidimiz sonsuzdur. Sümer KÜRŞAD - Yeni Hayat, Mart 2000 |
llllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll |
Pandora'nın kutusu Kutu bir kez açıldı. Tarihte yaşananlara dair bütün olumsuzluklar, toplumsal hafızaya nakşetmiş anılar birer birer canlanıyor. Kimileri yaşadıklarını, kimileri de yorumlarını anlatıyor. İlk kez sınırlı bir tarih tartışmasının ötesinde, daha kamusal alanda Cumhuriyet döneminde yaşanan 'Türkleştirme politikaları' gündeme geliyor. Bu politikalar sadece Varlık Vergisi'nden ibaret değildi. Sadece Varlık Vergisi ile azınlıklara dönük ayıp/haksız/yanlıß/ırkçı (bunlardan istediğinizi seçebilirsiniz. Zira her bir yorum bir ideolojik bakışı yansıtıyor) politikalar uygulanmadı. Bu politikaların geçmişi ve sonrası vardı. Dolayısıyla Pandora'nın kutusu açıldı. İçinden mağdurlar çıkıyor. Tarihi yargılıyor. Kutudan şöhret ve popülarite çıkacağını umanlar ise telaşla yeniden kapağını kapatmaya çalışıyor. Artık çok geç. Son söz |
|
1940’lı yıllarda konan ve adına "Varlık Vergisi" denen kanun, 60 yıl sonra T.C.’yi sarsmaya başladı. Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu’unun romanı üzerine çekilen, ve 1940’lı yıllarda azınlıkların mal varlıklarının ellerinden çıkmasına yolaçan tatbikatı eleştiren "Salkım Hanımın Taneleri" isimli film, düzenin yapısını oluşturan, Dönme- Sabataist unsurlarla Millici Kemalst unsurlar arasındaki kavgayı iyice hızlandırdı. M.K. döneminde onunu Selanik’li olmasını vesile kılarak ve devrim(!) tatbikatlarının getirdiği zoraki uygulamalarla köşeyi dönen başta, Yahudi - Sabataist dönmeler olmak üzere tüm İstanbul’un ve T.C.’nin kaymağını yiyen azınlıkların ekarte edilip, yerine Millici-Kemalist burjuvazi oluşturmayı hedefleyen Varlık Vergisi tatbikatı, aynı zamanda, Mustafa Kemal ile İsmet İnönü arasındaki kavganın da bir uzantısıdır. Nitekim, bugün varlık vergisini bir zulüm tatbikatı olarak gören-gerçekten bir zulme dönüşmüş ve Anadolu halkı bu zulümden de çok çekmiştir- basındaki Yahudi-Sabataisler, bu uygulamaya gerçekte bir zulüm olduğu için değil de kendilerinin iktidarına ket vurulmaya çalışıldığı için karşı çıkmaktadırlar. Nitekim, İnönü’nün ölümünden beri ilk defa bir C.başkanı -Sezer- geçen yıl onu mezarı başında anmıştır. Bugün basındaki Sabetaycıların Sezer’e karşı çıkmalarının arkasında yatan en önemli sebeblerden birisi de onun İsmet İnönü ile aynı zihniyete sahip olmasından dolayıdır. Yani düzenin yapı taşları birbir çatlamaya devam etmektedir. |
---------------------------------------------------------- | ||||
| ||||
| ||||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder